Denenmemişliğin ardına bakmaca, düşünülmeyenin peşinden koşmaca !...
Arayış yollarında ruhunu kaybedip, sisler ülkesinde kaybolanı aramaca !...

Suyun Rengi Kabın Rengidir.

Bu sözü Cüneyd-i Bağdadi demiş derler, "Suyun rengi kabın rengidir."
Bu söz aynı zamanda tasavvufun olmazsa olmazlarındandır.
Kab(lar) = yani dinler, mezhepler, inançlar, idealler, ne varsa hepsidir.

Her inanç kendi rengiyle varolur, anılır, bu rengiyle insanları kendine bağlar ve ne ise odurlar, çok değişmezler.
Başka bir şey olmak, başka bir renge girmek, başka inancı beslemek öğretisini benimsemezler.
Ben ve onlar
Biz ve ötekilerdir.

İşte bu noktada tasavvufta su gibi şeffaf olmak mecburiyeti vardır.
O yüzden, Kim olursan ol gel demek, seviden başka dava gütmemek, her gördüğünü Hızır bilmek, kimseyi küçük görmemek zaten mecburiyettir.
Bundan gayrısı NE tasavvuf, NE de sufiliktir.

Tasavvuf din de değildir, dinler başkalarını dost edin, onları sevin demez.
Hatta bunu riyâkârlık, ikiyüzlülük olarak görürler ki başkalarıyla anca siyaseten veya menfeaten ilişki kurulabilir onlara göre.

Tasavvuf siyasetide menfeatide bilmez, ilgiside olmaz, hiç bir tasavvufçu siyaset yapmamış, menfeatine çalışmamıştır, tasavvuf bu yüzden zaten din değildir.
Başka bir şeyde değildir, Tasavvuf kendi halinde garip bir yapısı olan, bir yaşam öğretisidir.
Soru sormayacaksın, cevap aramayacaksın, acele etmeyeceksin.

Soru şüpheye, cevap benliğe, acelede sabırsızlığı işarettir.

Şey olmayacak, olanı yargılamayacak, olmayanı arzulamayacaksın.

Bir kendiliğin olmayacak, başka kendiliklerden korkmayacaksın.

Adeta alemin anası olacak, evlatlarına şefkatle davranacaksın.

Baba olmayacaksın, baba çok... baba sert...
fi = içinde demekse,
Su + fi deyince bunu su içinde demek gibi anlayacaksın, yani su gibi olacak, su da yaşayacak, su da ki yaşam gibi köksüz olacak, ama asla aslını unutmayacak, fasıllara dalmayacaksın.

Kabın rengi ne ise sen o olacaksın, kablarda kusur aramayacak, yargılamayacak, birini diğerinden üstte tutmayacaksın.
Sen su'sun, su doğup, su ölüp, su yaşayacaksın.
Su gibi eşit (adil olmalısın) dağılmalısın.

Yarın mı?
Suyun yarını olmaz!! o yolunu aka aka bulur.

Bilmek,
Bulmak,
Olmak,

Su gibi olacaksın, ötesi değil...

Olmuyorsa bırak zorlama, bir olan olur elbet...
Kimsesiz de değildir, bir tutan bulunur elbet... 

Su gibi yangınları söndürecek, yangını beslemeyeceksin.
Su gibi temizleyecek, başkaları gibi kirletmeyeceksin.
Su gibi hayat verecek, buna karşılıkta beklemeyeceksin.
Su gibi çağıldayacak, yıldırımlar gibi çakmayacaksın.
Su gibi berrak olup, bakana başkasını göstermeyeceksin.
Yani korkutmayacaksında.
İnsanlar niye kavga eder, cana kıyar?
Korktukları için...

Sana bakan o yüzden kendini görebilmelidir ki korkmasın!
O (!) olmalısın.

Şart bu,
Su bu,
Sufi bu,

Su hayattır.
Su huzurdur.
----------------- 0 -----------------

Suyun Rengi Kabın Rengidir.
Tanrı değilse ona varılacak, kullar değilse oyuncak.
Sufi koydularsa adını, başka şeylerde kaybolacak.
Bir kendiliğin olamaz, başkasının kendi olmadan.
Su kaba sirayet edecek, arz talep suya doymadan.

Arz doymalı suya, bu hayat herkesin hayatı.
Ne bir kimsenin, ne bir fikrin bize dayattığı.
Nasıl ki her şey sudan yaratılmış, aslı sudur.
Bir sufininde aslı budur, hayal değil yarattığı.
Seni alırlar satarlar, kendilerine malzeme yaparlar.
Tarih bir kötülüğünü görmedi ki tabi alırlar satarlar.
İş su olmaya gelince, bulmakta olmakta kolay değil.
Kâh yer kâh gökte, bir damlanda yaşama bakarlar.



♥ ♥ ♥
Bugüne kadar, dini dinime yakın olmadığı için arkadaşıma karşı çıkıyordum. Ama bugün kalbim artık her şekli kabul eder oldu. Ceylanların çayırı, rahiplerin manastırı, putların barınağı, tavaf edenin kabesi, Tevrat’ın sayfaları ve Kur’an’ın mushafı oldu. Süvariler ne tarafa yönelirse yönelsin, ben sevgi dinine inanıyorum. Din, benim dinim ve imanımdır.”

İbni Arabi - Tercümânü’l-Eşvâk
Arabi'nin bu güzel sözünü paylaşmak istedim, içinde yargılama yok, aşağılama yok, küçümseme yok, büyüklenme yok, haksız görme yok, ayırma yok, ayrı görme yok, işte tasavvufi bakış budur dedirtecek sözlerden biri.
İnanmaya inanmak, inananlara inanmaktır, onunda ötesinde insana ve insandan olana inanmak demektir.
Doğru olduğu için değil, yanlış olduğu için değil, sadece öyle olması gerektiği içindir bu.
Başkasını yargılamak kişinin kendini yargılamaktır. Yargısızlıkta kişinin kendini bağışladığı içindir, suçladığı için değildir.

Ne olduğunun hiç bir önemi yok, ne olabiliyorsun o önemlidir tasavvufta...
Herkes yanıldığında nasıl mutlu olacaksın?
Herkes yanlış yoldaysa, nasıl huzur bulacaksın?

Tasavvuf dünyada kötülük gördüğünde, bunu içselin yansıması olarak görür.

Yani,
Yargıladığınsındır.
Suçladığınsındır.
Kötülediğinsindir.


Ötesi değilsindir.

O sensindir.
Ne görüyorsan gör, O sensindir.
O sensin, sende O

Var mı bir ayrın ya da gayrın?
Aksi olabilir misin?
Tüm olasılıklar olasıysa, sorun sorunsuzlukta mı?
Sorunsuzluk varsa-ki var-bu niye sorun olsun ki?

Yani sen,
Sevdiğinsindir.
Aşkınsındır.
Taptığınsındır.
Reddettiğinsindir.


Ne görüyorsan gör, O sensindir.

Hasılı ya herşeysindir, ya da herşeysindir.

Ubuntu diye bir işletim sistemi var anlamı Zulu dilinde;
"Ben, sen sen olduğun için, benim" demekmiş.

Sen olmadan benim bir anlamım yoksa,
Senin sevdiğin benim sevdiğim olmazsa,
Seni üzen şeyler, benide üzmüyorsa,
Ben ben olmam ki cancağazım,

Sen olacaksın ki ben olayım.
Kendi anlamımı sende bulayım.

Başka şeyler olmayı reddetmenin adıdır tasavvuf.
Başka bir yol değil, yolların hepsidir tasavvuf.
Birine olan değil, herkese olan aşktır tasavvuf.

Herkes Tanrı hakkında çeşitli inançlara bağlandı. Bense onların inandıklarının hepsine inanıyorum” İbn-i Arabi - Füsûsü’l-Hikem

Ez-cümle Suyun rengi kabın rengidir denmiş zaten, rep-renkli bir dünyanın adıdır tasavvuf.

Bir Sufi isen, Sufi gibi olmalı, sudan kendini ayırmamalısın.
"O Mâhiler ki Derya içredir Deryayı Bilmezler"
Sende deryada kötülüğü bilemeyecek, ona bir anlam veremeyeceksin, kimseyi kendinden ayırmayacak, ayıranı bile kendinden ayıramayacaksın.
Herkes bir şeylere inanacak, yada inanmayacak ama sen hepsine inanacaksın...

Bu deliliktir, evet deliliktir.
Bu akıl mantık ötesidir, evet aynen öyledir.

Bu aşktır çünkü.

Aşkta akıl mantık, kaide kural, yasak haram, fikir düşünce, program yazılım olmaz...
Sufi robot değildir ki tek kuralı olur, o da gönüldür.
Sadece aşkının peşinden koşar, onu arar durur, bulduğunda ise bayram eder.
Bayram'ı imdi Bayram'ı imdi
Bayram edersin yâr ile şimdi

♥ ♥ ♥

Şimdi de madalyonu tersine çevirelim, tersi olalım.

Yani şimdide Kab sen olacaksın ama su sen olma!
Su başkası olsun, sana aksın. Kab sen ol, o sana dolsun.

Böyle olsun mu?
Ya da şöyle olsun, bu daha iyi.

Hem kab, hemde su ol, farklı bir şeyler de ol!
Öyle tek bir şey olma, başka şeyler de ol!
Su da olsan, kab da olsan, fark etme mesela.
Suya bakan kabını, kaba bakan suyunu görsün.

O neyse o ol, ayrı olma!
Böyle olur mu?

Muhammed'le, elalem uykulardayken halktan uzlet edecek, mağaralara gireceksin, isli duvarlar da hayaletler dolanırken, onunla beraber sessizce ağlaşıp, sonsuz karanlıklara akacak gözyaşlarınız.
O yaşlar ol!

Musa ile çöllerde 40 yıl aç, susuz dolaşıp, bitap düşüp, bir gölge bulamayacak, isyanın biri bine, inkarın beşi onbine karışacak.
Arkanı döndüğünde kardeşi put yapacak, sen yakasına yapışacak, 10 emri vurup parçalayacaksın, o putu da beraber eriteceksiniz.
O eriyik ol!

İsa ile ölüme giderken, yuhalanacak, tükrükler içinde kalacaksın, korku her yanı saracak, etrafında ne seni seven bir kişi, ne de savunanın olacak. Onlar hayalde başka İsa dizayn ederlerken, siz çarmıhlar da güneşin altında sürekli kanayacaksınız.
O kan ol!

Şeytanla dost olacak, ikiniz birden resti çekerken, cümle alem bu isyanınızı konuşacak, lakin asla geri adım da atmayacak, kimselerin üstlenmeyeceği bir görevle, bilinmezlere doğru yelken açacaksınız.
O kurban ol!

Adem olup Havvayı arayacaksın, Havva olup Ademe ilk günahın hazzını taddıracaksın, lanetlenmek pahasına o elmayı ısıracak, bir daha geri dönmemek kaydıyla, cennetten de kovulacaksınız.
O pişman ol!

Hep Ulviyat olmaz, Sufliyatta konuşalım.

Bir hırpaninin koluna girende, çöpten rızkını karıştıranda, üşüyen ellerinde boş şarap şişesini kafaya dikende, son damlanın mutluluğuyla ağzınızı silende.
O sefil ol!

Bir hayat kadınının gözlerinin içine bakanda, onun ruhunda ki temizliği görende, göremiyorsan da kusuru kendinde arayanda, çaresizliğini yaşayıp, haliyle hallenende, onu kutsal Meryem olarak bilende!
O kadın ol!

İyiyi herkes ister, güzele herkes talip olur, doğruyu herkes sahiplenir, lakin gerçeğin yolcularına doğru yanlış, güzel çirkin yok, gerçek neyse o odur, o zaten olması gerektiği gibidir.
O an ol!

İman inkar, günah sevap, iyi kötü vs. ayrımlarına takılmayıp, onların senden ayrı olmadığını bileceksin.
İki çocuğun var, biri iman diğeri inkar! hangisi yuvadan atabilirsin, onu karanlıklara mahkum edebilirsin?
O ana ol!

Herkes birini mahkum ediyor, diğerini seviyor olabilir.
Sen herkes değilsin, tasavvufta herkese değil zaten.
O ruh ol!

Suymuş tasmış, bunlar da dış dünya için.
İç dünyada su da tasta senden ayrı değil.
O ten ol!

Tercih yapıyorsan, yapmışsan, var git yoluna, bu yol tercih yapanların yolu değil.
Bu yol tercih yapamayanların, yapamayacak olanların yolu, ayrılıkların yolu değil.
O cahil ol!

En güzel hangisi?
Çirkin olan mı var!
Doğru olan ne?
Yanlış olan mı var!
Ölümden sonrası var mı?
Ne yapacaksın, sana ne!
Varsa, zil takıp oynayacak mısın?
Yoksa, oturup ağlayacak mısın?
Varsa yoksa bunlarla işin yok!
Olan'a bak, olan'la işin senin.
Sen Sufiysen, yarınlarla işin yok!
Bırak yarınları o isteyenin olsun.
Yarınlar bir bilinmez.
Bırak bilinmezi, bilinmez kalsın.
Bilinmez bilinir mi?
Bildim diyene güvenilir mi?
Acabaların sonu gelir mi?
Şüpheyle Sufi olunur mu?
Bilinmezi kovalama, bilinenden şaşma!
Soru sorma cevap arama, olandan ayrılma!

 ♥ ♥ ♥

Şiblî (ölm. 945), "Tasavvuf şirktir; çünkü tasavvuf kalbi masivadan muhafaza etmektir, halbuki masiva diye bir şey yoktur"

Bunu diyen Şiblî bir gün şeyhliği, öğretmenliği filan bırakıp, şehir dışında ûcrâ bir yere yerleşir.
Tabi müritleri, sevenler ara tara bulur. Fakat bu abimiz, geleni taşlar gideni taşlar. Millette bakıyor adam delirmiş, kafayı yemiş deyip, bırakan gider.
Sadece 2 kişi ne kadar taş attıysa onlar gitmez. Öldürsen de gitmeyiz derler. H.Bayram misali Şiblî de etrafını dağıtır.

Böyle bir adam tasavvuf şirktir der ki tasavvuf bir noktadan sonra, kendini kendini yok eder.
Çünkü görev tamamlanmıştır, elleriyle inşâ edilenin, artık imhâ zamanı gelmiştir.

Yıllar önce bir Hocam vardı, ara bahsettiğim Fötrlü hoca, zındık hoca lakaplı birisiydi. Masmavi gözleriyle baktığı yeri adeta delerdi, çok etkileyici bakışları vardı, güzel insandı.
O da "Allah demek şirktir oğlum" derdi.

Tabi aradan çok zaman geçti, zemin geçti meseleler çok daha başka boyutlara geldi, yollarımız ayrıldı, o göçtü gitti, o sözler anı oldu, çoğu anılarda silindi, işin garibi o günler misali bu günlerde silinip gidecektir.
Yok olacaktır.

--- \ ---

Bir insan doğrularını bile, çöpe atamadıktan sonra, o ne olabilir ki?
Doğruları onu kontrol eder! Gerçek budur!

Oysa insan doğrularını bile kontrol edebilmelidir ki, ÖZGÜR olsun, yoksa doğruların esaretiyle yaşamakta, esarettir.

Ama nasıl olur doğrular çöpe nasıl atılır?
Yanlışlarını nasıl atıyorsan onlar da öyle atılır!

Atamıyorum?
Atabilirsin?

Sen gönüllü atmazsan, zaten zoraki atacaklar?
??

Ölümle tüm doğruların toprağa karışmayacak mı?
Sen kalmayacaksın ki "doğrun" kalsa ne olacak ki!

Ama ben doğrularımın peşinde koştum durdum, zorla da buldum onu.
Tamam işte, bulduysan bu 1. aşamadır, sıra 2. aşamada.
Yok et onu, geldiği yere gönder.

Terk-i de terk et!

Her terk ettiğinde, bir şeyler kaybettin, bir şeylerde bulmadın mı?
Terk etmeyi de terk ettiğinde, bulacağın gerçek çok yalın bir şeydir. Artık yolun sonudur. Lâ-Makâm 'dır.

Yolun sonu yolun başıdır.
Nasıl bileceğim peki bunu diyede sorma!

Bileceksin, hemde çok iyi bileceksin!
Başın/başlangıcın nasıl olduğunu yaşayınca, nasıl olsa hatırlarsın.

Yalnız acele de etme, karar verme. "Tecelli sonradan anlaşılır!" altın kural bu.

Artık yalnızsın, yapa-yalnız, kitaplar burayı yazmaz, buradan bahsetmez, anca imâ edilebilir. Hem neyinden bahsedecek ki nötr olan, yüksüz olan, neyle yüklenebilir ki? hangi anlamlarla doğru/yanlış olabilir ki?
Hayat doğru ve yanlışlar üzerinde inşâ edilmiştir, bu yüklerle yüklüdür insanlar için.

Ez-cümle:
Kap kırılacak, su da dökülecek. 
Kap toprağa, su da havaya karışacak.
Ortada doğrular yanlışlar da kalmayacak.
Senden geri kalan belki bir tebessüm, hepsi bu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ruhun tekamülü bedenleşme,
Bedenin tekamülü de doğalaşmadır!


Copyright 2008 - 2024 🇹🇷 @Felasife | Site haritası

Mal sahibi, Mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi!

Creative Commons Atıf 4.0 Uluslararası Lisansı